7 Eylül 2008 Pazar

OSMANLIYI OSMANLI YAPAN DEĞERLER




OSMANLIYI OSMANLI YAPAN DEĞERLER

Üç kıtaya hükümran olmuş,cihan devleti Osmanlının 600 sene boyunca dünya sahnesinde kalabilmesinin sebeplerinin ne olduğu konusu bugün hala tartışılan bir konudur.Biz bu konudaki araştırmaların, çoğunun objektif olmaktan uzak ,ideolojik ve ön yargıya dayalı araştır malar olduğu kanaatindeyiz.Bu gün osmanlı tarihi ile ilgili tarih diye önümüze konulan resmi tarihin, millet olarak bizim fotoğrafımızı yansıtmadığı, bize uymadığı ve gerçek tarihimizle örtüşmediği açık bir gerçektir.Objektif ve gerçeğe dayalı verilerden yola çıktığımızda görürüzki; Osmanlıyı osmanlı yapan asıl ruhun, Osmanlıyı osmanlı yapan değerler manzumesi olduğunu görürüz.Bu değerlerin devlet olarak ortaya çıkması Yüce hünkar Osman gazi ile başlamış sonra diğer osmanlı sultanlarının şahsiyetinde devam etmiştir.Osmanlı devletinin temelleri bu değerler üzerine inşa edilmiştir.Bir çok Osmanlı sultanlarının hayatlarını yakın mercek altına aldığımızda, genel anlamda Allah Rasülünü aşk derecesinde sevip,yine aşk derecesinde islama bağlı olduklarını görürüz.Başta Osmangazi hazretleri olmak üzere birçok osmanlı padişahanın devlet idaresinde temel kırıter olarak Allah Rasülününü kendilerine örnek aldıklarını görmekteyiz.Osman gazi hazretleri bu şahsiyetlerin ilki ve en önde gelenidir

O Osman Gaziki; bir gece Osmanlının manevi mimarlarıdan Şeyh Edebalinin evinde misafir olarak kaldığında;Kendisine istirahat icin gösterilen odada, duvarda asılı olan Kur’an-ı Kerim’i görünce, ancak müttakilere yaraşbilecek bir davranışla kurana olan saygısından dolayı o gece sabaha kadar uyumamış Şehy Edebali sabahleyin bu durumu fark edip kendisine niye yatmadığını ile ilgili soruyu soruncada “Kuranı bulunduğ bir odada ayağımı uzatıp yatmayı Kurana ve o kitabı gönderen Allaha saygıslık adderim ” diyerek şahsiyetine yakışan bir cevap vermişir. Seyh Edebali bu durumdan cok memnun kaldıgı için kendisini kızı ile evlendirmis ve hayır dualar etmistir.

Şüphesiz bu saygı bugünkü gibi Kuranınşına ve görüntüsüne olan bir saygıdan ibaret değil, Kuranın kendisine ( içindeki o mukaddes ve ulvi değrlere ) gösterilen bir saygı idi.Aslıda şöyle de denebilir. Allah kendisini ve peygamberini samimi olarak seven bir dostuna kitabına verdiği o güzel değer ve kıymet karşılığında ,Altı saatlik bir hürmete binayen altı yüz sene sürecek bir devleti bahşetmişir.Osmanlıı manevi mimarları olan Allah dostlarının manevi ikliminde yetişen nice Osmanlı sultanları ile birlikte , bu süreç asılar boyu devam etmişir. Baktığımızda Osman gazideki bu hasletleri bir çok Osmanlı Sultanlarıdada görmekteyiz.Onları her biri Kurana ve Peygamberin sünnetine sıkı sıkıya bağı birer Allah dostu idi. Ahir ömürlerini bu uğurda, Allahı dinini yer yüzünde ulaşbilecekleri en uç noktaya kadar götürmenin, yaymanın mücadelesi ile geçirmişerdir. sonundada * ” Kim Allahı,Rasulünü ve iman edenleri dost edinirse bilsinki Allahı yardımı onların üzerinedir. Üstün gelecekte onlardır.Allahı tarafııtutanlardır.( Maide 56 )Ayeti celilesinin bir sonucu olarak üç kıtaya hükümran olmuşardı.

ŞEYH EDEBALI’NIN OSMAN BEYE NASİHATI
Oğul;
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler!
Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir.
İki paralık güneş aldanıp sonrada karda ayazda kavrulup gitme.
Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin!
Ama;
Bunları nerede nasıl kullanacağını bilmezsen,
Sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfke ve benliğin bir olup aklını yener!
Daima sabırlı sebatlı ve iradene sahip olasın.
Azminden dönme!
Çıktığın yolu taşıyacağın yükü iyi bil!
Her işin gereğini vaktinde yap!
Açık sözlü ol her sözü üstün alma!
Gördün söyleme, bildin bilme!
Sözünü unutma! Sözü söz olsun diye söyleme!
Ananı, atanı say, bereket büyüklerle bearberdir.
Sevdiğin yere sık gidip gelme kalkar muhabbetin itibar olmaz.
Üç kişiye acı;
Cahiller arasında alime,
Zenginken fakir düşene;
Hatırlı iken itibarını kaybedene!
Unutma ki; yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Düşmanını çoğaltma; düşmanlığın başını da sonunuda sen belirle.
Haklı olduğun da kavgadan korkma!
Bilesin ki;
Atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler

Osmanlı Sultanlarıdaki islami Hassasiyet

Sultan II Beyazıd ( Veli )

Beyazid meydanıdaki caminin inşatı bitmiş ra açılışa gelmişi; Açış bir Cuma günüydü Padişh Sultan Beyazı etrafıdakilere şöyle emretti, - Her kim Ömrü boyunca ikindi ve akşam namazlarının sünnetini hiç terk etmemişe önümüze geçsin ve bügün bize Cuma namazı kıdırn buyurdu.Sonra kendisinden başa hiç kimsenin olmadığını ferk eden Sultan Beyazid bir adım öne çıkarak imam olup Cuma namazını lr. O Şanlı Peygamberine öylesine bağı bir Sultan idi ki; barışta ve savaşa Allah Rasülünün hiç bir sünnetini terk etmemişti.

Sultan Yıdırım Beyazid ve Molla Fenari

Osmanlı Devletinin dördüncü hükümdarı Sultan YILDIRIM BEYAZİT bir dava ile ilgili olarak şahit gösterilmişti.Bursa kadısı olan Molla fenari’nin huzuruna gelerek konuyla ilgili ifade verecekti. Yıdırım Beyazid konuyla ilgili gördüklerini anlatmaya başlamıştıki Molla FenariPadişhın sözünü keserek ona şöyle dedi

-Vakit namazlarını cemaetle kılmıyorsunuz sizin şahitliğnizi kabül edemem! Salondakiler buz gibi olmuşu.Molla Fenari huzuruna gelen koca osmanlı Padişhını şahitliğini Sıf namazı cemaatle kılmıyor diye reddediyordu. Kadı efendi devam etti-Hakka ibadette kusur edenin,halkın hukukunda yalan yere şahitlik edebilme ihtimali vardır.Herkes çabuk asabileşen hükümdarı kadıya karşı ağır hakaretler yapacağını ıbekliyordu.Fakat Yıdırım Beyazid bu hükme rıza göstererek Kadı Efendinin huzurundan sesizce ayrıldı.

YAZARIN YORUMU

Alın size adalet alın size kanun köle de bir sultanda bir.

Fatih Sultan Mehmet

FATİH SULTAN MUHAMMED HAN’ IN VAKFİYESİ
——————————————————————————–

Ben ki İtanbul Fatihi Abd-i Aciz Fatih Sultan Mehmet Han, bizatihi alun terimle kazanmış
olduğum akçelerimle satun alduğım İstanbul’ un Taşlık mevkiinde kaim ve malümu’ l-hudut olan 136 bab dükkanıağıaki şartlar muvacehensinde vakfı sahih eylerim.

* Bu gayrımenkulatımdan elde olunacak nem’alarla İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim.Bunlar ki, ellerindeki bir kap içinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezerler.Bu sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye 20′şer akçe alsınlar.

*Ayrıa 10 cerrah, 10 tabib ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim.
Bunlar ki, ayı
n belli günlerinde İstanbul’ a çıkalar, bil istisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar, var ise mümkün ise şifa olalar.Değilise kendilerinden hiçbir karşılık beklemeden Darülacezeye kaldırılarak orada salah buldurulalar.

*Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vaki olabilir.Böyle bir hal karşısın da bıakmış olduğum 100 silah, ehli erbaba verile.Bunlar ki hayvanat-ı vahşnin yumurtada veya yavruda olmadıüı zamanlarda balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastaları dasızrakmayalar.

*Ayrcıa külliyemde bina ve inşa eylediğim imaret hanede şehit ve şühedanın yakınları ve Medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler.Ancak yemek yemeye veya almaya bizatihi kendüleri gelmeyenlerin yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.

YAZARIN YORUMU

Zatı şahanelerinin devletin yönetiminde bu kadar hassas olup kapı kapı vurularak yoksulları ve hasta olanları tespitini yaptıararak, her türlü ihtiyaçlarını gecenin loş karanlığında kimseler görmeden onları gururunu kımayacak bir şkilde kapılarına kadar ulaştırması imani bir sorumluluk ve İslami bir hasasiyetten ileri geliyordu.Bu HZ.ÖMER (R.A) ı ş öğetisinden Kaynaklanıordu. ” FIRATIN KENARINDA BİR KOYUNU KURT KAPSA ALLAH ONU ÖMERDEN SORAR” işe bütün mesele onları herbirisinin ömerleri kendi hayatlarına taşıyabilmeleri idi.

FATİH VE AKŞMSETTİN

Fatih Sultan Mehmet beyaz atına binmiş ordusunun önünde, İstanbul’ ilk defa giriyor, hemen yanında O’nu yetişiren hocası Akşemsettin, Mola Hüsrev ve Molla Gürani yer alıyordu. Şehir halkı yol boyunca dizilmiş heyecanla Türk Ordusuna bakıyordu.Bu arada halk arasıdan bir çok kimse, ellerindeki çiçek demetini Padişha Sunmak için ileri atılıyor. Hepsi de Akşmsettin’i ak sakalıyla ve duruşyla Padişah sanıp çiçekleri O’na sunmaya çalılışınca Akşmsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek:- Sultan Mehmet odur., çiçekleri ona veriniz, demek istiyordu. Fatih Sultan Mehmet, çiçeklerle kendisine doğu yürüyenlere Hocası Akşmsettin’i göstererek:

- Gidiniz, çiçekleri gene ona veriniz. Sultan Mehmet benim, ama O da benim hocamdır diyorordu.

YAZARIN YORUMU

İşte ilme verilen değer,işte Alİmin önünde en büyük makamın gösterdiğİ tevazu.

FATİ SULTAN MEHMET’İN YARGILANMASI

İtanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet, cami inşaatı rasında kullanılacak iki mermer sütunu Sinan Atik isimli Rum mimara teslim eder. Mimar, sütunları 3’er arşın kesip kısaltınca. Buna kızan Fatih de mimarın elini kestirir.Mimar, padişah aleyhine dava açar. Fakat ne Galata ne de Eyüp kadıları padişhı yargılamayı göze alamaz. Şikâyeti Üsküdar Kadsı zır Bey kabul eder ve davayı açar. Mahkemede celb edilen büyük padişah, baş köşye geçmek istediyse de davacıyla birlikte mahkeme huzurunda ayakta bekletilir. Yargılama sonunda padişah suçlu bulunur. Ceza olarak mimara yapılan haksılığın bedeli olarak aynı cezanın Fatih sultan Mehmete tatbik edilmesine, yani padişhıN elinin kesilmesine karar verilir. Rum mimar, mahkemenin verdiğ bu büyük karar karşısında şaşkına döner ve davasından feragat eder.Mimar, kısas istemediğ için Fatih, günde 10 altın tazminata mahkûm olur ve tazminatı kendiliğinden 20 altıa çıkarır. Böylece padişhın eli kesilmekten kurtulur. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre , karardan sonra Fatih, çıkardığı demir sopayı kadıya göstererek; “Eğer sen Allah’ın hükmünü uygulamayı, elimi kesmeye beni mahkum etmeseydin bununla başını paramparça ederdim.” der.
Kadı zır Bey de sakladığı kamayı çıkararak cevap verir:
“Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin, ben de bununla seni delik deş
ik ederdim.”
der.

YAZARIN YORUMU

Adalet köleyede kralada eşit şekilde uygulandığı zaman adalet olur.Bu ise bir devleti ayakta tutan o devletin en önemli temel taşlarıdan biridir.Adaletin ise kaynağını islamdan alır.

Ağca Asıan Zekat Parası

Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın günlerce dolaşıp 0 yılın zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamayınca bunun üzerine zekatı tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlundaki bir ağca asıp, üzerine de: “Müslüman kardeşm, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek bir kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al” diye yazdığını ve bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığını biliyormuydunuz ?

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE ASMA AĞACINA ASILAN PARA

Kanuni Sultan Süleyman Han, haçlı saldırılarına son vermek üzere ordusuyla sefere çımıştı Ordu, ağır ağır ilerliyordu. Yol dar olduğundan, ordu mecburen üzümbağları içinden geçiyordu. Hava çok sıak olduğndan asker susuzluktan yanıyordu.Çok güzel üzümleri bulunan, bir bağdan geçerken, askerin biri dayanamayıp, bağdan bir salkım üzümü kopararak biraz olsun susuzluğnu giderdi. Sonra da, asma ağcına, yediğ üzümün çok üzerinde bir para bağlayarak, yoluna devam etti.

Çok geçmeden mola verildi. Asker, kan ter içinde bir köylünün koşrak geldiğni gördü. Hıristiyan köylü ısrarla Padişah ile görüşek istiyordu. Köylüyü Kanuni’nin huzuruna götürdüler. Kanuni sordu:
- Nedir bu hâlin, kan ter içinde kalmışın, yoksa askerler sana zarar mı verdi? diye sordu. Bağ sahibi,
- Ben şikayet için değil memnuniyetimi bildirmek için geldim. Böyle bir askeri, böyle bir komutanı tebrik etmemek insafsızlık olur dedi.Kanuni;
- Askerlerim sizi memnun edecek ne yapmışlar? diye sordu.
- Askerleriniz bağdan geçtikten sonra, asmanın dalında bağlı bir kese gördüm. İçini açtığımda para vardı. Dikkatli baktığımda, bir salkım üzümün koparıdığını gördüm. Anladım ki koparılan üzümün parası olarak bırakılmış sizde böyle güzel ahlaklı asker olduğ müddetçe sıtınız yere gelmez dedi.

Kanuni, derhal o askerin bulunmasını emretti. Hıristiyan köylü, bu askere ne gibi mükafat verilecek diye merakla beklemeye başadı. Nihayet asker bulunup, Padişhın huzuruna getirildi.

Kanuni,

-(Niçin izinsiz iş yaparsın? Parası verilmiş olsa bile, sahibinden habersiz mal almanın caiz olmadığını bilmiyor musun?) diyerek askeri azarladı Sonra da, (Bu asker derhal ordudan uzaklaştırılsın) diye emir verdi.Hıristiyan köylü heyecanla Kanuni’ye sordu:
- Ben bu askerin mükafatlandırılması için gelmiştim, siz onu niye cezalandıdırdınız? diye sordu. Kanuni
- Kursağında, haram lokma bulunan bir askerle zafer kazanılmaz. Bunun için ordudan attım. Eğer aldığı 0 üzümün parasını bırakmamış olsaydı zalimlerden olurdu. İşte o zaman kellesini bile zor kurtarıdı..diye cevap verdi.

Aynı ordu, Belgrat yakınlarıda, yine mola vermişi. Askerler, susuzluklarını gidermek, abdest almak için çeşme arıyorlardı Bir manastır yakınında çeşme bulup, ihtiyaçlarını giderirken, rahip, birkaç rahibeyi iyice süsleyip, çeşmenin başucuna gönderdi. Kadınların geldiğni gören askerler, hemen çeşmenin başucundan çekilip, sırtlarını döndüler, süslü kadınlara yan gözle bile bakmadılar.Bu durumu uzaktan ibretle seyreden rahip, hemen Haçlı kumandanına şunları yazdı “Siz bu ordu ile nasıl baş çıkabilirsiniz? Bunlar kadına,kıza, mala,mülke önem vermiyorlar. Bütün mal ve mülklerini feda ederek, Allah yolunda savaşıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar. Siz onlardaki bu özellikleri ortadan kaldırmadan, onlarla savaşıp boşuna kendinizi ölüme atmayıın! diye haber gönderdi

YAZARIN YORUMU

İşte islam ahlakıyla donanmış bir ordu ve onun muzaffer komutanı.Öyle bir komutanki yediği bir salkım üzümün parasını asma ağacına asan askerin davranışını dahi ahlaksızlık kabul edip o askeri seferden men edebilecek kadar takva sahibi ve ağzından çıkan kurşun gibi söz ” KURSAĞINDA HARAM LOKMA BULUNAN BİR ASKERLE ZAFER KAZANILMAZ ” Bedelini ödese dahi izinsiz almayı haram kabul eden bir anlayış.Bu mahşer ve hesap verme öğretisine dayanan bir anlayıştı.Bu anlayışa sahip orduların sayıları azda olsa dahi Allahın görünmez orduları sayesinde onların yardımı ile her zaman düşmana karşı galip ve muzaffer olmuşlardır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın mezarına koymak istediği sandık

Kanuni Sultan Süleyman Hanın, vefat ettiğnde yerine getirilmesini istediğ bir vasiyeti vardı.Bu vasiyet, şahsına özel ağaçtan yapılmış küçük bir sandık idi.Kendisi defnedilirken vasiyeti gereği mezarda yanına konmasını istendi Hayatı seferlerde geçen Sultan Süleyman yine bir seferde iken vefat etti. Cenazesi İstanbul’a getirilince derhal defin işemlerine başandı. Bu vasiyeti üzerine sandık meydana çıkarıdı ve hazır tutuldu.Büyük hükümdarın cenaze töreninde şüphesiz bütün devlet erkanıda hazır idi. Şeyhül islam Ebusuud efendiye, Sultan Süleyman’ın böyle bir vasiyeti bulunduğu söylendi. Ebussuud efendi “Zinhar böyle bir vasiyeti yerine getirmeyeiz, dini mübine yani İslam’a uymaz” dedi.Nihayet vasiyetin yerine getirilmemesi kararlaştırıldı .Küçük sandık mezara konulmadı ama içinde ne vardı ? dünyanın en büyük hükümdarı mezarına ne koymak istemişti merak edildi. Herkesi bunun merakındaydı.Bu vasiyet yerine getirilmediğine göre sandık açılmalıydı.Nitekim öyle yapıldı Sandığın içi, Kanuni’nin yapacğı işlerin, vereceği kararların dine uygun olup olmadığı hakkıda Şeyhül islamdan aldığı fetvalarla dolu idi. Bunun üzerine Ebussuud efendi, “Hey büyük sultan, sen Allah katıda kendini temize çıkardın, mesuliyeti bize atın, biz nası bunun altıdan kalkacağız bakalım” diye ağadı.YAZARIN YORUMU

Şu maneviyata bakın,şu takvaya bakın ve şu imana bakın.Sultanlar sultanını rehber edinenlerin sultanlığına bir bakın böyle bir kumndan , böyle bir orduya hangi kaleler dayanabilir,hangi ordular karşı durabilirki SENİ ÖZLÜYORUZ EY KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN,SENİ ÖZLÜYORUZ EY YAVUZ SULTAN SELİM,SENİ ÖZLÜYORUZ EY FATİH SULTAN MEHMET

YAVUZ’UN TEVAZUU

*Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selimin günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğni ve herhangi bir saray halkıdan ayırt edilmeyecek kadar sade giyindiği ve bunu soranlara:
Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri , padişahlarıa saygıdan ileri gelir . Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki ?
Bizim padişhımız Allah(cc) vücudun dışına değil içindeki cevhere (imana ) bakar diye veciz bir cevabı vardır.

SİNA ÇÖLÜ VE YAVUZ

Yavuz Sultan Selim Han Mısır seferine giderken Sina çölünü 12 günde geçmiş, bundan 300 yıl sonra gelen Napolyon geçmeyi denemiş ancak geçememiştir. I. Dünya Savaşında bu çöl tanklarla ancak 13 günde geçilebilmişir.Yavuz’un bu çölü nası geçtiğini araştırmak için Amerika ve birçok ülkede üniversitelerde araştırma kürsileri kurulmuşur. Yavuz çölde giderken birden atıdan aşağı iner ve yürümeye başar. Padişah inince komutanlar ve askerlerde atıdan iner. Padişh’ı veziri Hasan Can Yavuz’un yanına yanaşarak aman efendim niçin at üzerinden inip yürüyorsunuz diye sorunca Yavuz: ”Hasan görmüyor musun Allah’ın Resulu önümüzden yürüyor,bize rehber oluyor. Peygamberler Peygamberi yürürken biz nasıL at üstünde gideriz.” diye haykırdı.

YAZARIN YORUMU

Allah rasülünün Önünde rehberlik yapacak kadar Allahın sevgisine ve yardımına mashar olmuş hem madde hemde mana aleminin sultanı . gerçek sultanlığa yakışır bir sultan.Böyle manevi önderlere acilen ihtiyacımız var.

GURUR VE KİBİRDEN KORKMAK Büyük Türk Padişhı Yavuz Sultan Selim, sert ve gerektiğinde şiddete başvuran bir hükümdar olmakla beraber, dindarlığı, Allah’a ve Resulüne bağlığı bu konuda iddialı olanların bir çoğunu geride bırakabilecek bir yaşantıya sahipti .Suriye ve Mısırı fethedip Kölemenler devletini yıktıktan sonra mukaddes emanetler ve “Müslümanların halifesi” unvanı kendine geçmiş artık camilerde hutbeler Yavuz Sultan Selim adına okunuyor ve kendisinden “Hakimü’l-Harameyn” (Mekke ve Medine’nin hakimi) diye bahsediliyordu O bu “Hâkimü’l-Harameyn” ifadesini kutsal yerlere saygıyla bağaşaz bulmuş “Hâdimu’l-Harameyn” (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı olarak değşirmişti büyük zafer ve kazançlar elde edilerek Suriye ve Mısır seferinden dönen YAVUZ SULTAN SELİM dönüşe ikindi vakti bu günkü Üsküdar’a gelmişi.Bütün beylere paşalara emir verdi ki gece oluncaya kadar Üsküdar’da kalınacak, karşıya karanlık basınca geçilecekti Bazı yetkililer gündüzden geçilmesini daha uygun bulduklarından geceyi beklemenin niçin gerekli görüldüğnü sormak cesaretinde bulundular Padişah da açıklama büyüklüğünü gösterdi: “Bütün dünyada yankı uyandıran büyük bir zafer, şan ve şerefle dönüyoruz Gündüzün istanbul’a geçtiğmiz takdirde halk büyük bir karşılama yapacak tezahüratta bulunacak. Bu da nefsime bir gurur getirebilir Bundan Allah’a sığınırım Buna meydan vermemek için payitahta gece geçeceğiz” buyurdu.


YAVUZUN HOCASINA HÜRMETİ

*Yavuz Mısır seferinden dönüyordu. Bir ara yanında at süren devrin alimi Kazasker İbn-i Kemalin atının ayağı altıdan sıçrayan çamurlar , Yavuzun üstünü başını,perişan etmişti . İbn-i Kemal utancından ne diyeceğni bilemiyordu. Durumun kötü olduğnu gören padişah : “Hocam dedi; Üzülmeyiniz, bir alimin atının ayağından sıçrayan çamurlar dahi bize şref verir, öldüğüm zaman bu çamurlu kaftanı sandukamın üzerine koysunlar” dedi.Gerçekten Yavuz vefat ettiğ zaman vasiyeti yerine getirilmiş ve o çamurlu kaftan sandukası üzerine konmuştu.

YAVUZ’UN ÖLÜMÜ

* Bir gün Yavuz çok sevdiğ Hasan Can’a :
-Bire Hasan dedi, arkamda bir diken var batar canımı acıtır durur.Hasan Can padişhın sırtında henüz kızarmamış sert bir çıban gördü. Durumu padişaha anlattığında padişah sıkmasını istedi. Sırtındaki çıban kısa bir süre sonra büyüdü ve padişha sızı vermeye başladı. Doktorlar bir türlü çare bulamıyorlardı. Öleceğ gün idi .Vücudu ateşer içinde yanıyordu başucunda Kur’an okuyan hasan cana :
-Hasan Can Ne haldeyim nasılım? diye sordu
Hasan can yaşlı gözlerle :
-Devletlim dedi. Allah’a kavuşak zamanı. Ona teveccüh ediniz dedi.
Padişh gülümsedi .
-Ya bunca zamandı sen bizi kiminle sanıordun? Allah’a teveccühümüzde bir kusur mu gördün? dedi
.


DEVAM EDECEK

Hiç yorum yok: